Iskalamayın

Kaçıncı mevsime giriyoruz, birbirimizden haber(dar)siz. Sene kaçtı hatırlıyor musun? "Kaçan senelerin yanında, senenin kaç olduğunun ne önemi var ki?" dediğini duyar gibiyim. Biz mi ağırdan alıyoruz yoksa zaman mı çok hızlı geçiyor.




Bugün bir yaprak daha koparıyoruz takvimden. Buruk bir tebessüm yerleştirerek dudaklarımızın kenarına, "ne çabuk geçti bu yıl da" diyoruz. Sonra yüreğimizde saklı tuttuğumuz, paslanmış belkilerle dolu ümit kutusuna bir belki daha yerleştiriyoruz pırıl pırıl. Onunda diğerleri gibi paslanacağını bile bile.

Hangi bahaneyi süreceğiz ertelediğimiz gülümsemeye? Hangi mazeretle yeniden aç diyebiliriz solmuş bir güle? Hangi sözcükle telafi edebileceğiz geç kalmanın pişmanlığını?

Bedenimizde emanet gibi duran, sanki ödünç alınmışta verilecek bir elbise gibi eğreti bir mutlulukla hayat diyoruz sonra. "Hayat" deyip geçiyoruz.

Hayat yanımızdan geçip gidiyor oysa.

Birbirimizin yanından geçip gidiyoruz!

Bir yaprak daha kopardım takvimden bu akşam. Bu yıl da ne çabuk geçti.

Kim bilir bir gün belki? Hayat işte...

Hayatta kalmanın (en kestirme) yolu, yüreğindeki yoldur! Hayatı ıskalayanlar bu yolu bilmez... Sen bilirsin.

0 yorum:


Share/Bookmark