Nasılsın

Fena kırılmıştım! Arka arkaya iki kadeh viski içtim. İki kadeh de önceden içmiştim, oldu dört kadeh. Viskiyi de hiç sevmem bu arada. Neyse, sarhoş olamıyordum yine de. Kırıklarımı bir araya toplamalıydım acilen! Bir parçası bile kaybolursa, yaşadığım sürece bu eksikliği hissetmek zorunda kalırım yoksa! Kendimi tanıyorum…

Mektup, evet mektup yazmalıydım. En iyi yoldu bu. Sözlü anlatımda hiç iyi değilimdir ama iş yazıya gelince kalemi kılıca çevirmekte hiç fena olmadığımı biliyorum. (Okul yllarında da böyleydim. Kümeler oluştururduk ve ben yazıcı olurdum.) Bu yüzden, S. Fobes’in "Kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır" sözünü başlık olarak kullanırım çoğu zaman. Ateşe vermeliydim ben de…

Etrafında, ya yattığın ya da yatmayı düşündüğün kadınlar var. Nasıl olur da (hele bu zamanda) sevgilim olmayı reddedebilir bir kadın? (Çok özellikleri olan bir adamsın. İnkar etmek, günaha eş değer.) Sen değil miydin? "Bir dostum var diyorsan şanslısın." Dost, neyine lazım? Sana ne kadın. "Sana ne’yim?" Dost’um! Olmaya çalışıyorum en azından, sen fark etmesen de. (Ki etmemen mümkün değil.) Haklısın, bu dost yaklaşıma alışkın olmaman seni afallattı. Bir kadından, alışkın olmadığın bir yaklaşım bu. Hep söyledim, söylemeye de devam edeceğim; "beni, beden değil neden ilgilendiriyor." İster dağ başında çoban, ister xxx ülkesinin kralı... Nerde yaşadığı değil, ne yaşadığı ilgilendiriyor!

İşte bu e-mektupla sersemlemişti! Şaşırmıştı, afallamıştı, ne cevap vereceğini bilememişti. Bir kaç gün, yanıt alamamıştım. Nasıl cevap vereceğini düşünüyordu, iyi biliyorum. Tam 1 hafta sonra yanıt geldi. Bu sorunun cevabını duymaya herkes hazır değildir! Nasılsın?



Dost; "nasılsın?" dedikten sonra cevabı bekleyendir...


10 yorum:

zihni örer dedi ki...

Aşkını ilk açıklayan yanmaya müsaittir!
Daha fazla sevmek değil istenen, daha fazla sevilmektir. Sevildiğinin miktarını anlama isteği hamlelerin enerjisidir.

Daha fazla sevildiğini hisseden mutlu, diğerinin allah yardımıcısı olsun gücü yeterse:)

Özeti budur bu işin.

Zeyno dedi ki...

Daha fazla sevmek değil istenen,daha fazla sevilmektir. Kimin fikri bu?:) Bana göre değil mesela. Sevmektir insanı mutlu kılan çünkü sevildiğinden hiç bir zaman emin olamazsın.(kime ait olduğunu hatırlamıyorum bu sözün şu anda ama kesinlikle doğru öyle değil mi?)

zihni örer dedi ki...

Bu senaryo değil, tecrübeden süzülmüş gerçektir.
Evet, başlangıçta sevmektir insanı mutlu eden, daha sonraları sevilme miktarını (karşılık) ölçme güdüleri harekete geçer. Orda başlar kaygılar ve dumanlar....
"sevildiğinden emin olamamak"tır aşka mayhş tad veren. Mayhoşluğun adı kaygı ve karmaşadır daha çok.
o dediğin sözün sahibi can yücel dir büyük olasılıkla:)

Zeyno dedi ki...

Evet aşk her daim olmalı elbette ama benim öne aldığm dostluktu bu anlatımda... Fuzuli söylemiş, Can Yücel değil...

zihni örer dedi ki...

"Dostluk" mu?
Ben parmağınızın işaret ettiği yere değil de parmağınıza bakıyorum:)
Biraz titremekle beraber, memet alinin "reklamlar" gösterisini andırıyor:)
helezon çizen o parmak ki, "O"nun gözünü işaret ediyor.

Evet, Fuzuli'nin de böyle fuzuli yaklaşımları oluyormuş:)
Sevgilisini odasına getirmişler de, "götürün onu bana onun hayali yeter" demiş.

Zeyno dedi ki...

Fuzuli gibi, ya da Kays gibi sevebilmek? Siz benim işaret ettiğim yere bakın :)

zihni örer dedi ki...

Tamam efendim, sizin işaret ettiğiniz yere sol gözümle, parmağınıza da sağ gözümle baksam olur mu:)

Zeyno dedi ki...

O zaman hiçbir şey göremezsiniz:)

zihni dedi ki...

Bunu hiç düşünememiştim, böyle bir durumda şaşı kalmak da var değil mi:)

Pes ettim:))

Adsız dedi ki...

blogu okumadım.. ama zihniyi sevdim.. resim iyi.. kulaklık şahane.. neyse sıradaki bloggera geçeyim..


Share/Bookmark