Şimdiye kadar yazdıklarım, bundan sonra yazacaklarımı değiştirmeyecek anlamına gelmiyor. Hep söylediğim bir şey var. Tekrarlamadan edemeyeceğim; "ben yaşadıklarımı yazmıyorum. Yazdıklarımı yaşıyorum. Kim bilir, bir gün yaşadıklarımı yazarım." Hatırladınız mı? Hatırlamadınız...
Aşk konusunda o kadar şey yazdım. Gerçekte, bu yazdıklarımı yaşasam, Leyla'yı bırakıp beni konuşmaya başlarlardı. "Hiç mi yaşamadın yani?" sorusunu duydum. Elbette yaşadım canım ama o şarkıdaki gibi, sene geçti, mevsim geçti, ay geçti. Hatta seneler geçti. Ve bir daha da aşk denilen o duygu, o duygu adamı karşıma çıkmadı. Beklemedim de zaten, çıksın diye. Hele şimdi beni bu duyguya inandıracak adam maalesef ki yok...
Etrafınıza baktınız mı hiç? Kadın/erkek ayrımı yapmıyorum. Bakın şöyle, ne görüyorsunuz? Kadınlar, erkek. Erkeklerse, ürkek olmuş. Ağzından küfür eksik olmayan, bir ilişkiyi bitirmeden, diğerine başlayan ve bundan da hicap duymayan kadınlar... Oysa ben söylerken bile, hicap duydum. Sigarasını kendisinin yakmasını feministlik sanan kadınlar bunlar.
Ya erkeklere ne demeli! Eskiden güçlü omuzları olan erkeklerin yerini, şimdi geniş omuzları olan ürkekler almış. Oysa taşımak için geniş değil, güçlü omuzlara ihtiyaç var. Ne istediğini bilen kadınların başı, bu omuzlara ağır gelir. İşte bu yüzden, kimseye "evet" demedim. Ben demeyeceğim zaten, o dedirtecek...
Beni yaşayan, benimle yaşar...