Bir yaşıma daha girdim az önce. Hayattan bir yaş daha aldım. Ömürden mi demeliyim? Hayattan demek, daha anlamlı geldi kulağıma. Ömür deyince, sanki azalıyor hissi veriyor. Oysa hayat deyince, çoğalıyormuş gibi yaşananlar... Hatırlayanlar oldu, sağ olsunlar. Unutmayıp aramayanlar oldu. Onlar da var olsunlar. Şaka gibi geçen seneler, yaşanan onca şey. Ney?
Hüzünle karışık, garip bir mutluluk hissi yaşıyorum şu anda. Oysa bir önceki seneyi hatırlıyorum da, eyvah! yaşlanıyorum paniği yaşamıştım. Yüzümde fazladan bir çizgi görürüm korkusuyla aynaya bakmıyordum. Ne enteresan değil mi? İçimizde, altı/üstü çizilmiş onca suret varken kendi suretimizden korkuyoruz. Şu anda elimde bir ayna var ve ısrarla gözlerimin içine bakıyorum. Ne kadar çok suret gördüm. İşin aslı, benmişim meğer...
Anneannem geldi aklıma. (Nur içinde yatsın.) Çocukken aynaya çok bakardım. Genç bir kızken de devam etti bu durum. Bir gün yine öyle bakarken, kolumdan tuttuğu gibi çekip almıştı aynanın önünden beni. "Bakıp durma öyle, çarpar o ayna maazallah" demişti. Ödümü koparmıştı. Günlerce, aynanın yanına yaklaşamamış, rujumu el yordamıyla sürmüştüm. Şimdi gecenin bu saatinde elimde aynayla görse beni, yaşıma başıma bakmadan azarlardı kesin. Heyhayat...
Elimizde avucumuzda çizgi arıyoruz, uzun mu yaşayacağız? Aşk çizgimiz, nerde hayat çizgimizle kesişiyor? Hayat, avucumuzdan akıp gidiyor haberimiz yok! Aşk ile hayatı birbirinden ayrı düşünmek, hangi akılın işi? Birbirine düşürmek varken... Aradaki ileyi kaldırın!
Dinlediğim her şarkı içime siniyor...
Ha, doğum günüm 23 temmuz ama ben 22 temmuzu seviyorum...
"Sen" dediğin, bir gün "siz" oluyor. Ve tüm kelimelerin "sensiz"likle başlıyor...
"Sen" dediğin, bir gün "siz" oluyor. Ve tüm kelimelerin "sensiz"likle başlıyor...