
Yıllardır sınamasına alıştım hatta kabulüm de ama bu gün öyle sınadı ki! "Yarabbi bu günde mi?" diye sordum. "Her gün, hatta her an! Sen, affetmesini ve unutmasını öğrenene kadar. Çünkü kölelikten ve esaretten kurtulmanın tek yolu budur” dedi…
Düşündüğümde, köleydim evet… Kendimin, hırsımın, öfkemin, nefretimin kölesi olmuştum. Onlar ne derse, nasıl isterse öyle davranıyordum. Unutmuyor, unutamıyordum. En önemlisi, affedemiyordum! Çünkü affetmek istemiyordum. Hapsolmuştum adeta kendi parmaklıklarımın arasına. Öyle kenetlenmişti ki parmaklıklarım, başka parmaklar açamıyordu...
Yıllarca kırık, çatlamış vazo gibi yaşadım. Ya öfkem çarpmıştı ya da nefretim düşürmüştü sert bir zemine. Ya da hırsım yüzünden devrilmiştim...
İçimde bir çiçek açsa, kırık ve çatlak yerlerden dolayı azalan su yüzünden, erken ölüyordu çiçeklerim...
"Peki sen affedecek misin kıranları?" dedim. "Sen, şimdiye kadar hep bana havale ettin, onlar kendi yöntemlerini kullandılar… Sen, kimsenin kapısına gidip af diledin mi? Hayır. Peki ya onlar? Bu kadar hırs, nefret ve öfkeli olduğun halde, dalına basmayanın ağacına yeltenmedin sen... Bana soru sormayı bırak artık, sadece dinle!... Hadi bakalım af " dedi...
"Peki affedeceğim ama gelecek olan ne olacak bundan sonra?" diye sordum…
Gülümsedi!m…
Sığınağı Allah olanın, sağanağı gökten gelir...
Sığınağı Allah olanın, sağanağı gökten gelir...