Oyun, insan hayatının bir parçasıdır. Ne kadar büyürsek büyüyelim, oynamaktan vazgeçmeyiz... Bir kitapta okuduğum "Çocuğun en ciddi işi oyundur" sözü, elimden tutup beni çocukluğuma götürüp bırakıverdi. Ben kitap tavsiyesinde bulunmam, "şunu okuyun mutlaka, bu harika bir kitap" gibi sözler hiç duyulmamıştır benden. Çünkü insanların, neye hazırsa onu okuduklarını düşünürüm. Kitaplarımızı kendimiz seçeriz, hayatlarımız gibi... Ben de hiç uymadım o tavsiyelere bu güne kadar...
Bu kitapta ilgimi çeken, erkek dünyasını tâ çocukluğundan ergenliğine ve hatta yaşlılığına kadar düşünmüş yazarın; kadın olması... Sevilay Acar'ın "Babalardan babalara" kitabı, tabiri caizse "babalara geldik" diyebileceğim, geçmişle dövüş yaptıran bir yüzleşme yaşatıyor. Psikaytrist ve pedagogların payı çok büyük elbette bunda... "Büyük müyüz, bi yük müyüz?" diye sorgulamaya başlıyor insan ister istemez. Bu erkeklerin dünyasında, kadınların/eşlerin, babalar gibi desteği ya da kösteği, kimi çocukların bu oyunda nasıl yer aldığını, kimi çocukların da nasıl yara aldığını görüyoruz...
"Çocuğun en ciddi işi oyundur" sözü; çoğumuzun, ciddiye aldığımız konuları, büyüdükçe bir umursamazlığa bıraktığını farkettirdi bana. Zaman zaman içimizdeki çocuk uyanıp ağlamasa, kim bilir ne kadar çok an kaçıracağız hayattan. "Oyun" dedik, zihnimizi ayakta tutan, bıraksalar sokaktan eve girmediğimiz günler, hiç yorulmadan uçurtma uçurduğumuz, topaç çevirdiğimiz, anları hatırlayın. Evlere çağrıldığımızda, yemek yer yemez uykuya dalardık. Oyun bitince, o enerji de biterdi. Bayram sabahları mesela, sabaha kadar uyumaz; yeni giysilerimizle arkadaşlarımızla oynayacağımız oyunların düşüne düşerdik sabaha kadar. Ve sabah, sanki "yüz yıl uyuyan güzel"lerden daha dinamik fırlardık yataktan...
"Çocuğun en ciddi işi oyundur" sözünü okuduğumda, dünya ayaklarımın dibine yuvarlandı... Ve ben, pasımı atıyorum şimdi; top sizde... Hadi oyna ayalım...
09 Ağustos 2013
Bu kitapta ilgimi çeken, erkek dünyasını tâ çocukluğundan ergenliğine ve hatta yaşlılığına kadar düşünmüş yazarın; kadın olması... Sevilay Acar'ın "Babalardan babalara" kitabı, tabiri caizse "babalara geldik" diyebileceğim, geçmişle dövüş yaptıran bir yüzleşme yaşatıyor. Psikaytrist ve pedagogların payı çok büyük elbette bunda... "Büyük müyüz, bi yük müyüz?" diye sorgulamaya başlıyor insan ister istemez. Bu erkeklerin dünyasında, kadınların/eşlerin, babalar gibi desteği ya da kösteği, kimi çocukların bu oyunda nasıl yer aldığını, kimi çocukların da nasıl yara aldığını görüyoruz...
"Çocuğun en ciddi işi oyundur" sözü; çoğumuzun, ciddiye aldığımız konuları, büyüdükçe bir umursamazlığa bıraktığını farkettirdi bana. Zaman zaman içimizdeki çocuk uyanıp ağlamasa, kim bilir ne kadar çok an kaçıracağız hayattan. "Oyun" dedik, zihnimizi ayakta tutan, bıraksalar sokaktan eve girmediğimiz günler, hiç yorulmadan uçurtma uçurduğumuz, topaç çevirdiğimiz, anları hatırlayın. Evlere çağrıldığımızda, yemek yer yemez uykuya dalardık. Oyun bitince, o enerji de biterdi. Bayram sabahları mesela, sabaha kadar uyumaz; yeni giysilerimizle arkadaşlarımızla oynayacağımız oyunların düşüne düşerdik sabaha kadar. Ve sabah, sanki "yüz yıl uyuyan güzel"lerden daha dinamik fırlardık yataktan...
"Çocuğun en ciddi işi oyundur" sözünü okuduğumda, dünya ayaklarımın dibine yuvarlandı... Ve ben, pasımı atıyorum şimdi; top sizde... Hadi oyna ayalım...
09 Ağustos 2013
0 yorum:
Yorum Gönder