İçimde, oturmanızdan sıkıldım artık... Tam birinizi yazacak oluyorum; bir gürültü bir kıyamet, ortalık birbirine giriyor. O diyor, "beni yaz." Sen diyorsun, "hayır." "Beni yazmalısın" bir diğeriniz, "onların yazılacak neyi var?" Eh ama yeter, kesin şu tartışmayı artık. Vazgeçtim. Yazmıyorum!
Ne zaman birinizi yazmaya kalksam, aynı şeyi yapıyorsunuz. "Beni yaz, beni yaz..." Ben karar veririm buna, siz değil ki. Hem neyiniz var yazılacak söyleyin.
Sen, mesela neyini yazmalıyım senin? Söyle bakalım. "Aklım hep sende" derken, aklının nerende olduğu konusunda hemfikiriz değil mi? Aynaya bak. Bak da yüzüne gözüne nasıl bulaştırmışsın beni, gör! Bakışlarındaki bu vurdum duymazlık! Yıkamakla geçer mi sanıyorsun? Bunları mı yazayım?
Sen! Evet sana dedim. Senin neyini yazmalıyım sence? Bir bardak suda kopardığın fırtınaları mı? Mangal da kül bırakmadığın ocak başlarını? Düz ovada devirdiğin çam ağaçlarını mı yazmalıyım yoksa? "Hadi gel, yağmur çok güzel yağıyor, yürüyüşe çıkalım" dediğim de, "deli misin yat uyu, yarın ararım seni" diyenle, en sevdiği şiir sevgileri yarınlara bıraktınız olan da sendin değil mi? Hala seni yazmamı istiyor musun?
Gelelim sana, yaklaş yaklaş. Ne oldu? Ha anladım, korkuyorsun yine. Benden korkarsın, hayattan korkarsın. Ne olacak senin bu halin? Ne zaman öğreneceksin yaşamayı!? Hem deliler gibi sevmek sevilmek iste, hem de acı çekmekten kork! Bunca zaman, hep sen hayatı idare ettiğini zannediyordun değil mi? Oysa bu zamana kadar, aşka ve sevgiye karşı hep hayat seni idare etti ama sen suistimal ettin. Daha da fenası, ihmal ettin! Yazayım mı seni, emin misin?
En çok sende yanıldım biliyor musun!? Asla ama asla beni üzmez, kırmaz dediğim! Ne elim varıyor ne de dilim! "Yalanlar söylerim incinirsin" dediğinde, "söylediğine sen inan, ben nasıl olsa inanırım" derdim. Gerçek; benim inandığım, senin ise yalan sandığındı. Beni yalan sandığına koyarken, zamanın bir güve gibi düşleri nasıl dişlediğini düşünmeliydin! Dalgaya vurduğun yaşam, bir ceset gibi vurdu seni yalnızlığın kıyısına! Devam edeyim mi? İncinirsin!
Sen, evet sana seslendim adam. Yanlış duymadın. Seni yazmaya karar verdim. Hazır mısın? Değilsin… Neden? Yazarken iltimas geçmem. Biliyorsun bunu diye mi? Hayatı idare edebiliyorsun ama kadınları idare etmek zor görüyorsun. Her kadın aynı değildir. Elini tutanla, elinden tutanı ayırt edebilseydin? Edemedin! Mutsuzluğunun, yegane sebebi bu işte. Çelik gövdenin içindeki ürkekliğini kamufle etmekte ustasın ama ben de iyi bir çırağım. Bakışını çevirdiğin yerle, gözyaşını devirdiğin yeri görebilen oldu mu benden başka? Tamam, yazmayacağım ama şimdilik...
Duygu adamı dediğim, duygularımın efendisi bildiğim... Mutluluğu, yüreğinde yasaklı! Ne adamlar sevdim, zaten yoktular...
4 yorum:
her zamanki gibi olmuş .)P
fikir de çok güzel; içimize alıyoruz gerçekten sevdiğimiz her adamı...
ve kelime oyunların da çok anlamlı...
Kelimelerin hepsinin anlamlı olduğunu, en iyi bilenlerdensin bu konuda birşeyler söylemeye kalkarsam ''tereciye tere satmak'' olur yaptığım:) beğendiğine sevindim leblebimmmm...
Üç türlü adam var yeryüzünde,
BiriKim-lik-siz adam,
Diğeri Kim-se-siz adam.
üçüncüsü anlatılmaz, yaşanır adam.
Kadın sayısı kadar da kadın vardır eminim:)
Birinci türü gereksiz bulup yaz(ma)mışsınız zaten.
iki ve üçü de yazmak için yeterli yazı alanı ve zamanı bulunamayacağına göre,
bence de yaz-may-ın gitsin buradaki gibi:)
ilginç bir yazı olmuş :))))
Yorum Gönder