Hayatınız kendi halinde seyr ederken, birden bire yolunuza biri çıkar. Ne yol verir ne de yol alır, öylece durur. Korkuyla karışık şaşkınlıkla, yol vermesini beklersiniz ama vermez. Kendi de gitmez...
O durgunlukta, ne kadar yorgun olduğunuzu fark edersiniz. "Ellerim, ayaklarım, gözlerim ne kadar da yorgunmuş meğer" diye düşünürsünüz. Hatta gülümsemeniz bile...
Tanık mı, sanık mı olduğunuzu bilemediğiniz, bir muhakeme salonunda bulursunuz kendinizi. Bir kalem tutuşturulur elinize, o an siz tutuşursunuz! Bir kalemde yazacak ya da sileceksiniz. Kim bilir belki kıracaksınız! Her şeyin siz olduğu bir muhakemede güçlü ve adil olmak ne zor şey...
Nerden çıktı şimdi bu adam/kadın! "Niye gelip tam da benim karşımda durdu?" diye soracak olursunuz. "Yürünmez hep öyle, bazen susulur" der daha siz sormadan. Bir cevap anahtarı gibi açmaya başlar kalbinizin kilidini. Cevapların değil, soruların yanlış olduğunu öğretir size. İçinize dokunur! Yeniden dokunmaya başlarsınız hayata ya da hayat size dokunmaya başlamıştır...
Bir yanda, dokumacı kuşların kanat çırpışını yaşarken, diğer yanda, butimar kuşunun kanât çırpınışını öğretir size "hayat"ım dediğiniz...
Susuyorum......