Bundan, 3 ya da 5 ay önce bir şarkıya rastlamıştım. O zaman dinlediğimde "bir gün, bu şarkının da hikayesini yazacağım" demiştim. O gün, bu günmüş. Her şarkı, hikayesiyle yazılıyor biliyoruz. Bazı hikayeler de şarkılarını yazıyor. Şarkısını yazacak hikayem olmadı ama hikayesini yazdığım şarkı çok oldu. Önceki yazılarımı okuyanlar bilirler...
Ayrı şehirlerde, aynı gecelerin uykusuz saatlerini birbirinden habersiz yaşayan bu adam ve bu kadın, kendilerine dayatılan her dünyayı dışlamış, sunulanı beğenmedikleri takdirde takdir etmemiş, takdire şâyan bulduklarını da baş tacı etmiş...
Bu iki maceraperest, sırtladıkları çantalarında bir tutam düş ve mataralarında, acılarını madara edecek bir nebze gülüşle, hayata olan kazıklarının tadını ala ala vermektedirler günün hakkını...
Hayallerinin tozunu arttırmak yerine, tozunu attıran, bu iki maceracı. Düşlerine cephane taşıdıkları bir vakitte dokunmuşlardır yaşamlarına. Anlamlara yüklene yüklene cümleler, dünyalar kurmuşlardır. Meçhul olmayan faildir ikisi de. Çünkü birbirlerinde parmak izi bırakmışlardır...
Adam, kadının gözlerine imbat ruzgarıyla seslenir her akşam. Ve her akşam, kadın bu sese konar. Kuşku duymadan, korkmadan, ürkmeden. Bazı an gözlerinden geçtiği bulut, bazı an da off çekerek yıkıp dağladığı bu kadın, yakarak geçer vakitli vakitsiz, düşlerinin sokağından...
Sonu olmayan bir hikayeye başladıklarını bilirler. Bu, ayrıca başka bir haz verir ikisine de. Çünkü hayatı, sürpriz gibi yaşamayı severler... Düşünsenize, sonunu bildiğiniz bir kitabı kaç kez okursunuz en fazla ya da filmi kaç kez seyredersiniz, o hayecanı duyabilir misiniz? Bu hikaye, o yüzden büyük bir keyif verir ikisine de. Her sabah, gözlerini yeni bir heyecanla açıp "bu gün neler yaşayacağım acaba?" dedikleri bir hayatın izini sürmeye başlarlar...
Bir şarkı ya da şiiri dolarlar çoğu zaman parmaklarına. Her mısra, yaralı bir kuş gibi girer göğüs kafeslerinden içeri. 'Us'ulca kanarlar, ağlamazlar hiç. Çünkü ağlarlarsa, öleceklerdir. Cânı, gönülden verenler bilirler...
Kâh savaşan kâh sevişen sözcüklerle savuşturdukları yalnızlıkları, gün battıkça batmaya başlar ikisine de. Gece bastırdıkça, sıvışamayacaklarını anladıkları bu özlem, bir kibritte daha da alevlenip, duman eder ikisini!...
0 yorum:
Yorum Gönder