İnsanın boğazına takılıp söyleyemediği şeyler nasıldır bilirsiniz. Ne kadar su içerseniz için inmez boğazınızdan aşağı. İlk kez paldır küldür giriyorum böyle konuya. Ben de anlamadım ki, geceye uzanmış yıldızları seyrederken, baktım parmaklarım tuşlarda gezinmeye başlamış...
Neyse ki, yetiştim. Kafamdan geçenleri anlatmalarına ses çıkarmıyorum da, bazen başımdan geçenleri yazıyorlar. Ha, başımdan geçenler "tu kaka" şeyler mi, tabii ki de hayır ama hep derim ya "yaşadıklarımı kâle alırım kaleme almam" diye...
Sizlere bir çok şeyler zırvalıyorum aşk hakkında, hayat hakkında. Hatta haddimi aşıp ahkam kestiğim de oluyor. Sizler de olgunluk gösterip gülüp geçiyorsunuz. Yine aşka geldim yazarken. Ben buyum işte, yazarken yaşıyorum. "Ben buyum" dediğim zaman, bana kızanlarınız olabilir. Ki, ben birisisini biliyorum...
Keyfinize paha biçebildiğiniz anlar oldu mu hiç sizin? Ya da hiç düşündünüz mü "şu keyfime paha biçecek olsaydım, ederi ne olurdu acaba?" diye. Daha önce ben de düşünmemiştim. Düşündüğümde de, paha biçemedim inanın. Deneyin siz de biçemeyeceksiniz. Ama pahalıya geliyor onu söyleyeyim. Nasıl mı? Mesela, şu anda uykuda olmak varken, bu keyfin bedelini ödemeye çalışıyorum. "Çalışıyorum" dedim doğru duydunuz. Ne yalan söyleyeyim, yıllardır böyle keyif aldığım olmamıştı hayattan...
İlk paragrafa bakıyorum da, söyleyeceklerim başkaymış. Ne kadar şapşalca bir durum! Yo, şapşallık kötü bir şey değilmiş. Ben de yanlış biliyormuşum ama neden biliyor musunuz, sözcüklerden ziyade ses çok mühim de ondan. Mevlana; “Sesini değil, sözünü yükselt! Yağmurlardır yaprakları büyüten, gök gürültüleri değil “ der ya, bu sözün anlamı çok büyüktür. Haşa! buna itiraz olamaz. Lakin, benim söylemek istediğim çok başka bir şey...
Hani, bir tonu vardır o sesin. Duyduğunuzda, can alırsınız. Ve can verirsiniz ama karşınızdakine. Bildiğiniz can çekişmesidir bu! O sesi, o canı çeker canınız. Cana çekilirsiniz... Hatırlasanıza "seni seviyorum" diyenlerinizi, bu çok anlamlı kelimeyi hangi tonda söylemişlerdi? İşte o ses, size öyle bir "geber!" der ki, "yaşa!"dır...
Saat gecenin 03ü olmuş, ben can derdindeyim. Tamam tamam biliyorum, şapşalın biriyim...
Ha, "şapşal"ın ne anlama geldiğini özellikle açıklamadım. Bunu birinden duyduğunuz da, o sesten öğrenmenin keyfine paha biçemeyin diye. O biriyle, öbürünü karıştırmayın ama!...
0 yorum:
Yorum Gönder