Bir kadın düşünün; sancı çeken, doğuramayacağını bile bile hamile kalan ve belki hiçbir zaman kucağına alıp sevemeyeceğini bildiği halde bu ağrıya katlanan bir kadın…
Her ümit, içinde sakladığı duygunun karnına attığı bir tekmeydi adeta. Bulutların üzerinde, parmak uçlarıyla bir ip üzerinde yürür gibi yürüyordu! Düşerse, elinden tutacak bir el olduğundan emin değildi. Ölmekten değil, içinde büyüttüğünü öldürmekten korkuyordu! Bu yüzden sessiz, bu yüzden ağır yürüyordu. Hiç aşağı bakmadan…
Yorulduğunda, bir yıldıza yaslanıyordu bütün gece. Hep gece olsun istiyordu. Beklediğinin, karanlıklardan geleceğini düşünüyordu. Öyle inanıyordu çünkü... Güneşi erteliyordu bu yüzden. Gittikçe büyüyor, büyüdükçe artıyordu sancısı. Sığmıyordu artık içindeki içine. Doğuramıyordu da!
Yine sancısı tutmuştu! Olmadık zamanlarda tutardı zaten böyle. İçi kanıyordu. Bir parça kopardı ayın ucundan. Tampon yapmak için kanayan yaraya bastırdı. Tamamen dindirmiyordu ama biraz olsun azaltıyordu... Karanlık, iyiden iyiye bastırmıştı. En sevdiği zamandı bu. Bu karanlıkta doğacaktı, beklediği nihayet! Yine sağlam bir tekme yemişti, duygusu…
Gün ağarmıştı. Gelmemişti yine beklediği, karanlıklardan. Gözlerini hiç açmadan, yüreğine tutuna tutuna yürümeye devam etti. Açarsa, biliyordu düşecektiler. Düşerlerse, hiç kimseye dönüşecektiler…
Kıyamadı!
5 yorum:
Korkunç güzel anlatıyorsun.
zira, fazla güzellikler korkutucudur. kalbinden sızanlar gibi... hey gençlik:))
Teşekkür ederim. Hey gençlik evet:)
Ola ki yolunuz düşer üsttekiler, ailevi idi.
ısrar ediyorum "gençlik":))
Gençlikte ki ısrarı anlayamadım ama neyse...Düş'tü bile, ilk fırsatta Takipteyim :)
Yorum Gönder