Dümeni Bırak

Bir geminin güvertesinde bekliyorum seni, yaz kış demeden. Hani gelmeyecek olsan çoktan vururdum kendimi kıyıya.

Yaz güneşi de kış güneşi de aynı yakarmış insanı; rüzgardan korunmayı beceremezsen. Ben beceremedim. Bu yüzden yanığım bu kadar, bu yüzden bıraktım dümeni.

Kılavuz yok, kaptan yok. Rota belli ya güneşin doğuşu ya da batışı. Farketmiyor, gelecek olanın sen olduğunu bildikten sonra. Hangi gemiye binersen bin, dalgalar bana getirecek seni. Bu yüzden dümeni bırak.

Hiçbir şey alma yanına gelirken, biriktirdiğimiz onca susmalarımızdan başka neyimiz var ki zaten.

Ne kimse sana benziyor ne de kimse bana. Kalbimize dokunan eli tuttukmu bir kez, bir daha başka eli tutmuyoruz tutamıyoruz. Kandırmayalım boş yere kendimizi.

Güneş her sabah, doğduğuna pişman dikiliyor başımıza. Sanki borçlu bizmişiz gibi. Ve yarının defterine yazdırıyor vaad ettiği doğuşunu, batarken. Ay salına salına gezemiyor düşlerimizin arasında eskisi gibi. Bulutların arkasına saklanıyor çoğu kez.

Mevsimsiz, zamansız mechul bir akşamın ya da günün meşru failleriyiz biz. Kendimize itiraftan bile sakındığımız.

Geride bıraktığımız hiçbir şey yok gibi yürüyoruz, arkamıza bakmadan. Gözümüz arkada kala kala. Oysa geride bıraktıklarımıza gözümüz gibi baktığımız.

Define gömer gibi gömüyoruz kalbimize yaşa(yama)dıklarımızı. Bir martının kanadında, camda süzülen bir yağmur damlasında saklıyoruz açığa çıkaramadığımız ne varsa. Mezara mı götüreceğiz tüm bunları?

İç içektiğimiz, içimize çektiğimiz her nefes; göğsümüzü yelkenli gibi şişirirken nelere göğüs germiyoruz ki.
Dümeni bırak...

0 yorum:


Share/Bookmark